Şimdilik algoritmaların kimin kontrolünde olduğunu biliyoruz,
çok yakında bilemeyeceğiz.
Gerçeklerle yüzleşmek cesaret ve risk almayı gerektirir. Her yolculukta bu yüzleşme biraz acı olacaktır. Acı, etki ve başarının kapısını açan anahtardır.
İletişim şeklimizi değiştirdiğimizde toplumu değiştiririz. Clay Shirky
Algoritmalar sizi takip ediyor demiyorum. O aşamayı çoktan geçtiler. Algoritmalar sizi dönüştürüyor. Hem de pervasızca.
Algoritmaların ve veri işleme tekniklerinin ifade özgürlüğü üzerinde çok büyük etkiye sahip olduklarını biliyoruz. Karar verdiğini düşünen ama karar verdirilen bir bireyden bahsediyoruz.
Kişi kendi eylemleri üzerinde belirleyici mi değil mi sorusuna hep değinilmiş. Bu sorunun yanıtı olmadan, insanlığın kurduğu bütün sistemler çöküyor çünkü. Konuya nereden bakarsanız bakın, özgür irade her şekilde iyilik ve ahlaki sorumluluğa bağlanıyor. İradeniz üzerinde kontrolünüz olduğu sürece, iyi olma ve ahlaki olma sorumluluğu taşıyorsunuz. Ya iradeniz dışında size bir şeyler yaptırılıyorsa, o zaman sorumluluk kimin olur?
Bugün içinde olduğumuz devirde endişelerimiz sadece bireysel ifade özgürlüğüne ilişkin değildir, aynı zamanda çoğulcu, kolektif, kamusal özgürlüklerimizle de yakından ilgilidir.
Kişiselleştirilmiş teknolojiler, her bir kullanıcı için yalnızca en ilgi çekici ve en alakalı içeriği seçmek üzere tasarlanmıştı ama bunu yaparken, insanların bilişsel önyargılarından da yararlanarak, insanları manipülasyona daha da savunmasız hale getirdiler.
Algoritmalar bir nevi sinir sistemine dönüşmüş durumdadır. Makine öğretmenin, tahmin etmenin ve problem çözmenin temelini oluşturan bir sinir sistemi.
Bu sinir sistemleri insanlar tarafından tasarlandığı için algoritmalar asla tarafsız olmadı. İnsan tarafsız değildi, algoritmalar da tarafsız olamazdı.
Gerçeği olduğu gibi değil, olduğumuz gibi algılarız.
Beynimiz toplam beden ağırlığımızın %2’sini oluşturur ama vücudumuzun ürettiği enerjinin %25-30’nu tek başına harcar. Beyin çok maliyetli bir organdır ve onu kullandıkça daha çok enerji tüketiriz. İşte tam da bu yüzden zihin yorgunluğu fiziksel yorgunluktan kötüdür söylemi doğrudur. Zihninizi yorarsanız, o da hayatta kalmanız için ihtiyacınız olan enerjinizi bedeninizden hunharca çeker ve tüketir.
Beyin vücudumuzun en açgözlü organdır. Bruce Goldman
İnsan mükemmel olmaktan ve mükemmel kararlar vermekten çok uzaktadır ve kendini karar verme konusunda belli seviyeye kadar geliştirebilse de mükemmele asla kendini taşıyamaz.
Algoritmalar mükemmel olmadığımızı uzun zamandır biliyorlar.
En çok yararlandıkları kusurumuz insanlığa hümanizmden miras kalan kendimizi beğenmişliğimiz.
Algoritmalar bu zaafımızdan, bu kusurlu düşünme şeklimizden cok fazla yararlanıyorlar. Karşımıza hep seveceğimiz, bize benzeyen, bizim gibi düşünen kişileri ve içerikleri çıkartarak, bizi yapay bir mutluluk balonunun içine sokabiliyorlar ve bu sayede de bizim daha çok tüketmemizi sağlıyorlar.
Yaratılan bu balonlarda sadece tüketmeyiz, aynı zamanda tükeniriz de. Kurduğumuz ilişkiler, güvenebileceğimiz insanlar hakkında sistematik olarak manipüle ediliriz. Belki de hiç güvenmememiz gereken insanlarla aşırı güven odaklı ilişkiler kurar ve büyük hayal kırıklıkları yaşarız.
İşte bu algoritmaların beyin kusurlarımızdan yararlanarak bizi getirdikleri yer böyledir.
Bu kurulan sahte algoritmik toplulukların, balonların bir ismi de vardır: Yankı odaları. Gerçekliğin ötesi, kırılmayan çemberler, içine hapsolunan bir döngüdür yankı odaları.
Yankı odalarına düşürüldüğünüz an, gerçekleriniz de rahatlıkla manipüle edilir ve çember sizin için yeniden dönmeye başlar.
Bugün hayattaki tek gayemiz tıklamak, beğenmek, beğenilmek olunca, işleri de hayli kolay oluyor tabii ki.
Sıfırlar ve birler dünyasında, dijital izler bırakarak, var olma mücadelesi veriyoruz. Dijital olmak, var olmaktır zannediyoruz. Her tıkladığımızda, kendimizi ifade ettiğimizi düşünüyoruz ama gerçekte bu sistem tıkladıkça seçimlerimizi emiyor ve kendi seçeneklerini bize dayatıyor.
Son 100 senede insan zihni hakkında öğrendiklerimizi makineye kaptırdığımızda, çok zor kazandığımız bazı toplumsal değerlerimizi de riske atmış olduk. Makine ve kusurlu insan zihni bir araya gelince, masadaki güçler dengesi değişti. Sıradan insanlar algoritmalar konusun. da çok az şey bilirken, algoritmalar onlar hakkında çok şey biliyordu. Dengeli bir yapının bu şartlarda ortaya çıkması zaten imkânsızdı.
Makineler kusurlarımızı maniple ederken o kadar kusursuzlaşmaya başladı ki, makinelerin tamamen hüküm süreceği çağa daha da yaklaştık. Bizler bu çağa hızla yaklaşırken, algoritmalar nasıl bir dünya peşindeler? Dünyayı ve bizi nereye götürmek istiyorlar? Nihai hedef ne?
Makine çağı, dünyayı ve bireyleri öngörülebilir hale getirmeye çalışıyor. Nihai hedef bu. Her davranışınızı önceden tahmin etmek istiyorlar. Algoritmaya göre öngörülebilir olmanız harika bir şey. Çünkü öngörülebilir olan her şey ucuzlar. Öngörülebilen her şey kolayca satılır. İnsanın ürün olmasının önkoşulu önce öngörülebilir hale gelmesidir.
Öngörüye dayalı algoritmalar bugün artık her yerde. Öngörülmüş insanlar da her yerde.
Algoritmalar önce hangi filmi izlemek isteyebileceğimizi, sosyal medyada hangi reklama yanıt vereceğimizi tahmin ederek, bizi öngörülebilir yapmaya çalıştılar. Tahminler çoğunluk ta doğru çıksa da bir kısmı doğal olarak yanlış çıkıyordu. Bu da kısmen öngörülebilir dünya ve kısmen öngörülebilir insan demekti.
Hümanizmden beri, insanlar öngörülemez olmakla, bir şeyleri sadece kendi isteğiyle yapma yeteneğiyle, irade gücünün varlığından bahsetmekten hep hoşlandılar. Gerçek şu ki hep karmaşık bulduğumuz insan, algoritmanın önünde karmaşıklığını yitiriyor.
Derin öğrenmenin ortaya çıkmasıyla hepimiz öngörülebilir hale geldik ve dünyanın öngörülebilir versiyonu çoktan seçildi. Sistem öngörülemeyeni sevmiyor, onu bünyeden atmaya çalışıyor.
Farklı olanı görme ve fikir edinme haklarımızı sürekli ihlal eden algoritmalar. Yönlendiriliyoruz, davranışlarımız değiştiriliyor ama söyleyecek bir lafımız yok. Bize soru soran da yok aslında. Yanıtlarımız var sadece.
Algoritmalar sizi sizinle hemfikir olan kişilerle yankı odalarına hapseder. Paylaştığınız içerikleri sadece sizin gibi düşünen insanlar yankı odalarında görmeye başlayınca, onlar da korkar ve içerik çok hızlı şekilde paylaşılır. Bundan dolayı gruplarda akıl ve mantığın kabul etmeyeceği, hiçbir inandırıcılığı olmaması gereken bazı içerikler ışık hızında paylaşılır. Aynı düşünen insanların, aynı şeylerden korkması hayli doğaldır çünkü.
Pompalanan sahte içeriklerle öncelikle kendi destek verdikleri adayın destekçileri korkutulur. Vatan elden gidiyor duygusu yaratılır. Karşı adayın destekçilerinin de kafasını karıştıracak, kararlılıklarını sarsacak başka sahte içerikler oluşturulur ve akvaryumdaki balıklara atılan yemler misali önlerine atılır.
Demokrasinin taşıyıcı kolonlarından biridir seçimler. Seçmen olmak ve seçebilmek hakkımızdır. Tüm bunlar özgür irademizle yapacağımız seçimlerimizi manipüle etmeye başlarsa, biz sadece seçim yaptığımız illüzyonuna kapılırız. Gerçek seçim hakkını elimizden alarak halihazırda bize yutturulan sahte haberler üzerinden seçimler yapmak zorunda bırakılırız.
Algoritmalar bizi bizden fazla tanıyarak, biz farkında olmadan bizler yerine karar vermeye ve bizim yerimize seçim yapmaya başlarsa, özgür irademize ne olur?
Algoritmalar bir nevi kendi kaderimizi belirleme hakkımızı elimizden alarak, kaderimizi kendileri belirlemeye başlarlar.
İrade ve seçim hakkı olmayan bireylerin toplumsal izdüşümün gerçek bir demokratik ortam yaratması da mümkün olmaktan çıkar.
Gerçek diye bir şey yoktur, yalnızca anlatım şekli vardır. Margarita Simonyan
21.yüzyılın cahilleri okuma yazma bilmeyenler değil, öğrenmeyen, öğrendiği yanlışlardan vazgeçmeyen ve yeniden öğrenmeyenler olacak. Alvin Toffler
Küresel ve bu kadar birbirine bağlı toplumlarda, artık yalnızca kendi kabilemizin bir parçası gibi görünen insanlarla özdeşleşmekten ve onlara empati duymaktan vazgeçmeliyiz. Dr. Helen Riess
Sosyolog James Evan, akademik dergilerde yayımlanan otuz dört milyondan fazla makaledeki alıntıları incelediğinde, algoritmalar çağının başlaması ve bu yazılımların güçlenmesi ile birlikte, bu dergilerde yayımlanan makalelerde belirtilen kaynakların sayısında azalma olduğunu ve akademik bulguların aynılaştığını keşfetti.
Algoritmalar hangi kaynakların önemli olduğu konusunda bir fikir birliğine ulaşmıştı ve o kaynaklara ihtiyacı olan akademiyi de fikir birliğine yönlendiriyordu.
Bu ne anlama geliyor?
Algoritmalar istedikleri kaynakları akademik araştırmacılara gösteriyor, istemediklerini de gizliyorlardı. Kullandığımız kaynakları benzeştiren, bizleri tek kaynağa götüren bir algoritma dünyası, akademik dünyayı körleştiriyor, insanlığın ihtiyaç duyduğu sürekli gelişmenin ivmesini azaltıyordu. Makine zekâsının yapay zekâya terfi etmesi ve insan beynini taklit etmeye başlaması ile birlikte, zengin bilgi çeşitliliğinin ve küçük (niş) akımların görülmez kılınma riski ile karşı karşıyaydı insanlık.
Tekdüze bir akademi, özgürlüğünü yitirmiş bir akademidir.
Sosyal medya algoritmalarının bugün insan önyargılarını azaltmak yerine, onları nasıl vurguladığını ve sürekli beslediğini de bildiğimize göre, filtrelenen ve önümüze çıkan bu azalmış kaynakların ne kadar manipülatif olabileceği de aşikârdır.
Elimizdeki seçenekleri ve yaptığımız seçimleri bir makine sandığımızdan çok daha sınırlı hale getiriyorsa, özgür irademiz ölmeye başlamış demektir. Yaşadığımız durum tam olarak bu.
Cal Newport Dijital diktatörlüğe karşı dijital minimalizm kavramını ortaya atar.
Dijital minimalizm, dijital hayatta neyin ne kadar yeterli olduğunu bilme sanatıdır. Dijital minimalizm bu yaşam şeklini kişisel teknolojilere uygulayabilmektir ve gürültülü bir dünyada odaklanmış bir yaşam yaşayabilmektir.
Cal Newport, insanların akıllı telefonları ve akıl sağlıkları arasında bazı çizgiler çekmesi gerektiğini söyler. Akıl sağlığımızı korumamızı sağlayacak bir çözüm bulmak zorundayız der.
Özgür irademizi tümüyle teslim ettiğimiz gün, insanlığımızı da teslim etmiş olacağız.
Mücadeleye, algoritmaları kimlerin kurduğunu, nasıl sonuçlar ürettiğini, bu sonuçlardan kimlerin nasıl yararlandığını inceleyerek başlamalıyız.
Teknoloji şirketlerinin yarattığı ama genellikle artık kendilerinin de kontrollerini yitirmeye başladığı algoritmaları, dizlerin muhtemelen anlayamayacağı şekillerde çalışan, sihirli ama muhteşem bir şeymiş gibi anlatmalarına izin vermeyerek başlamalıyız mücadeleye.
Algoritmalar dünyamızı gitgide daha da zorlayıcı bir şekle büründürmek konusunda çok ısrarcı.
Bizi biz yapan ve varoluşumuzu anlamlı kılan şeylerin kademeli olarak ortadan kalkmasını pasif bir şekilde izliyoruz.
Dünyanın artık tek bir değişmezi var, sürekli devam eden kaos ve düzensizlikler. Dünyanın tüm bu öngörülemezliğine rağmen bir makinenin insanı öngörülebilir hale getirmeye çatışması da kabul edilir şey değildir.
Her ülkenin huzursuz ruhlara ihtiyacı var. Sisteme sadece bir eklenti olmayı kabul etmeyen huzursuz ruhlar. Öngörülebilirlik ekosisteminde, öngörülemeyenlere ihtiyaç var. Sistemlere error verdirenlere, sistemleri bozanlara, yaratıcı ruhlara, duygusal zekilere ve öngörülemeyen kişiliklere ihtiyacımız var.
Öngörülemezlik sürekli bir uyanış çağrısıdır. Çağrı bize kontrolün bizde olmadığını sürekli hatırlatmalıdır. Bu saatten sonra da görünen odur ki kontrol artık asla tümüyle bizde olmayacak. Hep mücadele etmek zorunda kalacağız kendisi için.
Öngörülemezler huzursuz eden sorulara sahip kişilerdir.
Öngörülemez olmak istiyorsak, yeni dünya düzeninin anomalilerini veya düzensizliklerini bir öğrenme fırsatı olarak görmemiz ve yar olan sisteme sadece adapte olmayı reddetmemiz gerekir.
Dünya İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yine bir sonuçlar çağına girmeye hazırlanıyor. Çözülmemiş toplum ve insanlar arası ilişkilerin, yanlış yönlendirilmiş teknolojik gelişmelerle çözülmeye çalışılmasının sonuçlarını mutlaka hep birlikte yaşayacağız. Ülkelerin birbirini dövmek için kullandıkları yapay zekâ, yarın tüm insanlığı dövecek.
Ve siz de artık öyle bir yerdesiniz ki kendi adınıza bazı kararları vermek zorundasınız. Sonuçlar çağının içindesiniz ve bu ucube sistem sizi sonsuza kadar takip etmek istiyor. Her anınızı veriye döndürüp, sizden çalmak istiyor.
Bunu ona verecek misiniz?
Sonuçlar çağında kararsız kalmak söz konusu bile değildir. Vermediğiniz her yanıt, sizin adınıza verilecektir çünkü.
İnsanlığı yönetmeye aday yeni bir güç var artık ve iktidara gelip orada kalmaya çalışacağı da çok net. İktidara gelmesinin de orada kalmasının da yolu bizi kontrol edebilmekten geçiyor. Sadece üretim araçlarımızı değil, insanlığın bilişsel haritalarını da kontrol etmek istiyor yani sizin bilişsel haritanızı. Bilişsel haritanızın kontrol edilmesinin en bariz yolu da sizi başka alternatifinizin olmadığına inandırmaktır.
Sonuç olarak, amacını ve yönünü kaybetmiş bir insanlıkla baş başayız. Onlara inanmayın, hâlâ alternatifleriniz var.
İnsanlığı yönetmeye aday algoritmaların dizginlenemediği bir ihmalle karşı karşıyayız. Bu tehlikeli ihmalin sonuçlarıyla uğraşmamız gereken bir çağdır sonuçlar çağı.
