Beni gözeten yine bir tek benim.
Traudel’in en sevdiği cümlelerden biri şöyle: İkimiz birlikteyken yalnız olmak istemiyorum. Bunu söylemekle en az haftada bir defa onu şenlendirme mi beklediğini dile getiriyor. Bu cümle söylendiğinde çoğunlukla susuyorum ve Traudel suskunluğumu, suçumu kabul ettiğim şeklinde yorumluyor. Her insanın içsel bir biçimde yalnız olduğundan, bu yalnızlığın kötü bir şey olmadığından ve bu konuyu konuşmak istemediğimden, o zaman da susuyorum. Aslında boş laftan başka bir şey değil ama Traudel için boş laf değil. Birçok insanın içsel yalnızlığını inatla inkâr ettiğini biliyorum. Traudel de bunlardan biri.
Kişi giysiyi giyer, vücudunda taşır. Kişinin çözülüşü bir süreci andıran biçimde, giysilerin çözülüşüyle yaşamına intikal eder. İnsanların yıpranmış giysilerini atmak için gösterdikleri garip çaba bence, yıpranmış giysilerin işaret ettiği çözülüşün inkârının kanıtıdır.
Bir kitap yazabilsem ana konusu şöyle olurdu: İnsan faciaları sadece izleyebilir ama anlayamaz.
Erkeklerin ıstırabı bir kadını sevmeleri ile başlıyor. Onlara zevk ve rahatlama verdiği müddetçe ıstırap akıllarına yatıyor ve ses çıkarmıyorlar. Sonra sevdikleri kadınla evleniyorlar. Daha önceki kadar sorunsuz olmasa da bunu da anlıyor erkekler. Sonra kadın bir veya iki çocuk dünyaya getiriyor. Bu olguları artık anlamıyorlar. Çünkü şimdi masada dört veya beş kişi oturup birlikte akşam yemeği yiyorlar. Belli bir süre içinde çocuklar adama babamız diyorlar, adam buna hayret ediyor. Bu kez başlıyor erkekler karılarını suçlamaya ve çocuklarını korkutmaya.
Yeni bir kader tehlikesi ile karşı karşıya kalan bir insan, aynı zamanda yeni durumun konuşulacağı insan olamaz. Başka hiçbir seçeneği yokmuş gibi görünmeli. olup biten her şey ancak böyle kader sayılabilir.
Bir kadın yaşamdan zevk aldığı anda daha da güzelleşir.
Özgürlüğümüz fiiliyat özgürlüğü değil, çene çalma ve hayal kurma özgürlüğü.
İnsan hastalıkları ile yalnızdır ve hastalıkları ile yalnız kalır.
Yürekleri sıkıştığı hâlde insanların sürdürdükleri yaşam hakkında bir şey söylemek istememeleri, ruhun sahici ürkekliğinin göstergesi.
Bitmek bilmeyen bilmeme hâli insanın bilmek istemesi sonucunu doğuruyor.
İnsan ilerleyerek sonuç alamayacağını idrak edene kadar çok yol yürüyor. O zaman da koşturup durmak yerine etrafına bakmaya başlıyor.
