ÇOK GEÇ OLMADAN
Yapay Zekâ hayatlarımıza girdi bile ama bu, beklediğimiz şekilde olmadı. Finans ve enerji sistemlerimizin, perakende tedarik zincirlerimizin sessiz omurgası hâline geldi. O artık bize trafikte yol gösteren; yanlış yazdığımız sözcüklerde ne demek istediğimizi anlayan ne satın alacağımızı, izleyeceğimizi ve dinleyeceğimizi belirleyen görünmez bir altyapı. Geleceğimiz de bu teknoloji üzerine inşa ediliyor, çünkü hayatlarımızın her yönü artık yapay zekâyla kesişiyor: Sağlık, tıp, emlak, tarım, ulaşım, spor. hatta aşk, cinsellik ve ölüm bile.
Yapay zekâ araştırmalarının ve günbegün elde edilen gelişmelerin içinde olmayanlar sinyalleri net bir şekilde göremiyorlar. Bu nedenle halk arasındaki yapay zekâ tartışmaları ya filmlerde gördüğümüz gücü ele geçirmiş robotları esas alıyor ya da ölçüsüz bir iyimserliği yansıtıyor. Buradaki sorun kısmen nüans eksikliği: Kimi yapay zekânın uygulanabilirliğini ciddi anlamda abartırken kimi de bunun önü alınamayacak bir silaha dönüştüğünü iddia ediyor.
ABD yönetiminin yapay zekâ ve uzun vadeli geleceğimiz için büyük bir stratejisi yok. Dolayısıyla devlet içinde örgütlü bir güç oluşturmak, uluslararası ittifaklar kurup onları güçlendirmek ve ordumuzu geleceğin savaşlarına hazırlamak için birbirleriyle uyumlu ulusal stratejiler oluşturmak yerine, yapay zekâyı siyasetin her yönden esen rüzgârlarına bıraktık. Federal hükümet, temel yapay zekâ araştırmalarını finanse etmek yerine, Ar-Ge’yi tamamen özel şirketlerin eline ve Wall Street’in kaprislerine bıraktı. Amerikalı vekiller yapay zekâyı yeni bir istihdam ve büyüme fırsatı değil, yaygın bir işsizlik sebebi olarak görüyorlar.
Bu arada Çin’de yapay zekânın gelişimi için çizilen yol, hükümetin büyük hedeflerine göre şekillendiriliyor. Çin, yapay zekâ alanında dünyanın tartışmasız en büyük gücü olmak için ihtiyaç duyduğu zemini hızla hazırlıyor. Çin hükümeti Temmuz 2017’de Yeni Nesil Yapay Zekâ Geliştirme Planı açıkladı. Bu plana göre Çin, 2030 yılına kadar yapay zekâ alanında küresel lider olmak için en az 150 milyar dolar değerinde yerli bir yapay zekâ sanayisi hedefliyor.
Çin’in 1,4 milyar vatandaşlık nüfusu, onun yapay zekâ çağındaki en büyük ve belki de en önemli doğal kaynağın kontrolünü elde etmesini sağlıyor: İnsan verileri.
Yapay zekânın gelişimini daha geniş bir bağlamda, Çin’in geleceğe yönelik büyük planlarının bağlamında düşünmeliyiz.
Yapay zekâ; Çin’de üretilen tüm bilgileri kontrol etmeyi, kendi sakinlerinin ve stratejik ortaklarının vatandaşlarının verilerini izlemeyi amaçlayan bir dizi ulusal bildiri ve kanunun bir parçası.
En temel şekliyle yapay zekâ, kendi başına kararlar veren bir sistemdir. Yapay zekânın icra ettiği görevler, insan zekâsının eylemlerini taklit eder.
Bizim insan olarak tasarlanmış hâlimiz milyonlarca yıllık bir evrimin sonucu. Modern yapay zekânın tasarımı da benzer bir şekilde antik matematikçilerden, filozoflardan ve bilim insanlarından bugüne uzun bir evrimsel yolculuğa dayanıyor. Genellikle insan ve makine sanki hep ayrı yollarda ilerlemiş gibi düşünülse de aslında evrimlerimizin hep iç içe olduğunu söyleyebiliriz. Homo sapienler çevrelerinden öğrendiler, özelliklerini sonraki nesillere aktardılar, farklılaştılar ve tarım, av araçları, penisilin gibi yeni buluşları sayesinde çoğaldılar. Neolitik dönemdeki altı milyonluk nüfusun günümüzde yedi milyara ulaşması on bir bin yıl sürdü.? Yapay zekâ sistemlerinin bulunduğu ekosistemler-öğrenme girdileri, veriler, algoritmalar, işlemciler, makineler ve sinir ağları- geometrik bir şekilde ilerliyor ve artıyor. Yalnızca birkaç on yıl içinde yapay zekâ günlük hayatın her alanına işlemiş olacak.
Yapay zekânın geleceği; küçük, dışa kapalı gruplar içindeki benzer düşüncelere sahip kişiler tarafından inşa ediliyor. Birlikte çalışan tüm dışa kapalı gruplarda olduğu gibi farkında olmadıkları ön yargıları ve uzağı görememeleri zamanla onların yeni inanç ve kabul edilmiş davranış sistemlerine dönüşebiliyor. Geçmişte sıra dışı, hatta yanlış hissettiren şeyler günlük düşünme şekli olarak normalleşiyor. Bu düşünme şekli de bizim makinelerimize programlanıyor.
Pek çok kez izlediğimiz ve okuduğumuz, yapay zekânın birdenbire uyandığı ve insanlığı yok etmeye karar verdiği tüm o hikâyelerin tersine teknolojinin patlayıp her şeyin kötüye gitmesine sebep olacak tek bir olay yaşamayacağız. Tecrübe edeceğimiz şey bir dizi kâğıt kesiği gibi olacak. Parmağınızda bir tane olduğunda canınız sıkılır ama gününüze devam edersiniz, bütün vücudunuz bin tane kâğıt kesiğiyle dolu olduğunda ölmezsiniz ama hayat işkenceye döner. Hayatınızdaki günlük şeyler—ayakkabılarınızı ve çoraplarınızı giymek, taco yemek veya kuzeninizin düğününde dans etmek artık mümkün değildir. Başka bir hayat yaşamayı öğrenmeniz gerekir. Kısıtlamalarla dolu bir hayat. Acı verici sonuçlarla dolu bir hayat.
Bireyler ve ekipler, belli değerlerin eksikliğinin farkına önceden varmadıklarında stratejik geliştirme, üretim, kalite kontrol, tanıtım ve pazarlama süreçlerinde hayati önem taşıyan sorunlara değinmezler. Bu, yapay zekâ üzerinde çalışan kişilerin merhametsiz insanlar oldukları anlamına gelmez ancak süreç sırasında temel insani değerlere öncelik vermedikleri anlamına gelir.
Kâğıt kesiklerimiz de böyle oluşur.
İster teknoloji ister başka bir alan olsun inovasyon üzerinde çalışan bir ekibin işleri onların dünya görüşünü ve deneyimlerini yansıtır.
Yapay zekâ beyinlerimizden ilham alsa da insanların ve yapay zekânın seçim yapma ve karar verme tarzları farklıdır.
Biri problemleri analiz etmek için mantığı kullanıyor, diğeri ise hızlı ve otomatik. İkincisini neredeyse fark etmiyoruz bile.
Yapay zekâda şeffaflık talep etmiyoruz. İnsanları taklit eden ama bir şeyleri de tam yapamayan makinelere bayılıyoruz. Komedi programlarında onlarla dalga geçiyoruz, çünkü bu bize kendi üstünlüğümüzü hatırlatıyor. Ya yapay zekânın insan muhakemesinden farkı yeni bir şeyin başlangıcıysa?
Hepimiz sadece bilgisayarlar tüm sorunlarımızı çözsün ve biz daha az çalışalım istiyoruz. Av. rica daha az suçluluk duymak istiyoruz. Bir şey ters giderse suçu bilgisayara atabilmek istiyoruz.
Davranış biliminde ve oyun teorisinde “dürtme” olarak bilinen bir kavram vardır. Dürtme, insanların dolaylı olarak belli bir şekilde davranmalarının veya belli bir kararı vermelerinin, örneğin 401k emeklilik planını tercih etmelerinin yolunu açar. Örneğin arama yaparken karşılaştığımız otomatik tamamlama veya Yelp’te yerel restoranlara bakarken sınırlı menü ekranı sunulması gibi çoğu dijital deneyimimiz sırasında dürtme kullanılır. Amaç kullanıcıların ne seçerlerse seçsinler doğru kararı verdiklerini hissetmeleridir fakat sonuçta insanlar günlük hayatlarında gerçekte var olandan çok daha az seçenekle yaşamayı öğrenirler.
Dokuz Dünya Devi, yapay öğrenme kullanan teknikler ve sistemlerle yaptıkları veri madenciliği, veri işlemeleri ve optimizasyon etkisiyle çok büyük ölçekte bizi dürtüyor. Karar verme becerisine sahip olduğunuzu hissetseniz bile aslında yaşadığınız şey bir illüzyon. Dürtme sadece teknolojiyle olan ilişkimizi değiştirmekle kalmıyor, değerlerimizi de hiç fark edemediğimiz yöntemlerle dönüştürüyor.
Şu anda yapay zekânın bize hesap vermesini sağlamamızın bir yolu yok. Yapay zekânın kendi programlarını yaptığı, kendi algoritmalarını yarattığı, insanın devrede olmadığı yeni bir gerçekliğin eşiğinden geçiyoruz. Şu anda hiçbir ülkede hiç kimsenin bir yapay zekâyı sorgulama ve aldığı kararı nasıl aldığını net bir şekilde görebilme hakkı yok.
Dokuz Dünya Devi’nin yapay zekâ sistemleri bize ait gerçek dünya verilerini giderek daha fazla kullanarak ticari değeri olan ürünler üretiyor. Bu geliştirme döngüsü yatırımcıların beklentilerini karşılayabilmek için giderek hızlanıyor. Farkında olmasak da alelacele yaratılan bir geleceğin parçası oluyoruz. Yapay zekâ sistemleri geliştikçe ve günlük hayat otomatikleştikçe bizim için ve bizim adımıza verilen kararlar hakkında giderek daha az söz sahibi oluyoruz.
Yapay zekanın evriminde, dar görevleri tamamlayabilen güçlü sistemlerden genel anlamda düşünebilen makinelere geçiş yaklaşıyor. Şu anda yapay zekâ örüntüleri algılayabiliyor, hızlı karar verebiliyor, büyük veri setlerinin içindeki gizli düzenleri tespit edebiliyor ve doğru tahminlerde bulunabiliyor.
Bu evrede artık makinelerin teorik olarak düşünmesi gerçek oluyor ve makineler bilişsel olarak insan düzeyine yaklaşıyor.
Potansiyel krizleri ve fırsatları henüz gerçekleşmeden kavrayıp kabul edebilmemiz zordur. Bu nedenle genellikle mevcut anlatılara sadık kalmayı tercih ederiz. Bu yüzden kâğıt kesiklerinden değil, katil robotlardan bahsederiz. Verilerimizle kendini eğiten pek çok algoritmadan korkacağımıza yapay zekânın geleceğini fetişleştiririz.
Beyinlerimiz risk ve tehlikeyi değerlendirmede kötüdür. Sıradan faaliyetlerimizin yeni veya alışılmadık faaliyetlerden daha güvenli olduğunu varsayarız.
Bugün doğru adımları atarsak gelecekte bizi bekleyen çok büyük fırsatlar olur.
Gelecek nesillerin teknoloji yüzünden daha aptal olacağını iddia ederken insanların günün birinde kendilerini teknolojiden daha aptal kalmış bulabileceklerini hiç düşünmüyoruz.
Ultra zeki bir makine daha iyi makineler tasarlayabilir ve o zaman şüphesiz bir ‘zekâ patlaması yaşanır ve insanın zekâsı çok gerilerde kalır. Yani insan ultra zeki bir makine icat ettikten sonra başka bir şey icat etmeye ihtiyaç duymayacaktır. Tabii makinenin onu nasıl kontrol edebileceğimizi bize söyleyecek kadar uysal olması şartıyla. – Irving John Good
